
Bir İnsan, Bir Kalp Ve Bir Hikaye
Her şeyde biraz birilerini buluruz.
Zamanında bizim için değerli olan birini her güzel şeye benzetir,
Ve o güzel şeylerin içerisine hapsetmek, tutmak isteriz.
Kişi kendinden bilir işi derler.
Aslında Sertab Erener çok güzel özetlemiş bu durumu.
‘Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi’ diyor şarkısında.
Siz güzel sevince karşınızdaki de direk güzel oluyor, bu kadar güzel sevilmeyi hak etmesede.
Güzel bakan gözler güzel görür.
Biz güzel bakan insanlar, kurbağayı bile prense dönüştürebiliyoruz.
Güzel bir bakışa sahipken, kötü görmek ve düşünmek ne mümkün ?
…
Bazen hayat, bir insanın kalbinde kopan fırtınalarla şekillenir.
İnsanlar, sevdikleriyle inşa ettikleri hayallerin içinde bir süre kaybolurlar; bir ev, bir yaşam, bir gelecek…
Bütün bunlar, sadece birlikte atılan bir adımın, paylaşılan bir gülüşün, bir arada geçirilen anların yansıması gibi gelir.
Oysa her şey, bir kırılma noktasında dağılabilir.
Bunu anlatmak zor. Çünkü bir insanın yaşadığı kaybı, onu hisseden başka bir insan tam anlamıyla anlayamaz.
Her kayıp, o kaybı yaşayanın öznel gerçeğiyle şekillenir ve ne kadar benzer olursa olsun, her acının içinde bir özgünlük vardır. Benim hikayem de böyle başladı.
Bir zamanlar, birlikte bir gelecek kurmak istediğim, beni bunlara inandıran biri vardı.
Bunu sadece kelimelerle değil, içimde hissettiğim bir gerçeklikle biliyordum.
O, benim hayatımdaki “ev”di. Her şey, ona güvenerek kurduğum bir dünya, hayal ettiğimiz bir yaşam üzerineydi.
Ama hayat bazen sana hiç beklemediğin bir şekilde “sürprizler” sunar.
Yıllarca ona güvenerek, sevgiyle yaklaşarak, birlikte paylaştığımız her anı kendime bir hazineden farksız saydım.
Ama bir gün, her şey sessizce yok oldu.
O gitti, hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir iz bırakmadan.
Arkasında koca bir boşluk bırakarak, tüm kurduğum hayaller ve inançlarla birlikte kayboldu.
Ve ben, o gidişin ardından içimde kalmaya devam eden acıyla yüzleşmeye başladım.
İçimdeki boşluğu, onunla olan her anımın hafızasında bulmaya çalıştım.
Ama bir noktada fark ettim ki, ona olan bu merhametim, aslında kendime karşı bir ihanetti.
Çünkü ben, kendimi hep onun ihtiyaçlarına, duygularına, kaygılarına göre şekillendirdim.
Peki ya ben?
Bir insanın kalbinde yaşadığı en büyük hayal kırıklığı,
Birinin seni gerçekten tanıyıp sevdiğini düşündüğün anda, o kişinin seni terk etmesidir.
Acı bu noktada başlar.
Çünkü yalnızca bir kayıp değil, aynı zamanda kendini kaybetmişsin gibi hissedersin.
O insan, seni sevmekle kalmaz, seni kim olduğunla birlikte kabul eder.
Ama bir anda bu her şey değiştiğinde, kendine dair her şey sorgulanır.
Kim olduğunu, ne istediğini, ne için savaştığını unutursun.
Sonra bir gün, bu kaybın ve kırılmanın ardında başka bir şeyin de var olduğunu fark ettim.
O şefkat, o merhamet, o gücü bulmam gerekiyordu.
Ama bu sefer kendime karşı…
Çünkü bir insanı sevmenin en büyük öğretisi, onu kaybettikten sonra kendini yeniden bulabilmektir.
Ve işte buradayım.
Kendime şefkat gösteriyorum.
Kendimi affediyorum.
O eski ben, her zaman duygusal olarak başkalarını öncelemeye çalıştı.
Şimdi ise, içimdeki her yarayı kabul ediyorum.
O sevgiyi ve merhameti artık sadece başkalarına değil, kendime de gösteriyorum.
Kendimi sevmek, kendimi onurlandırmak, sadece başkalarını değil, kendi kalbimi de değerli görmeyi öğrenmek demek.
Ve belki de hayatın bana verdiği en büyük ders,
Sana şefkatle yaklaşmak yerine, önce kendime şefkatle yaklaşmak gerektiğiydi.
Çünkü bir insan, kendini sevmediği sürece, başka hiçbir insanı doğru dürüst sevemez.
Bunu öğrenecek kadar kırıldım, ama belki de bu kırılma, beni en gerçek halime getiren şey oldu.
Ben senin için gerçek oldum
Ama sen benim için hayal kırıklığından başka bir şey olamadın.
İyileşmenin en sessiz ve ama en güçlü adımlarını atıyorum hayatımda.
Bu sefer kendime dönüyorum.
Yavaşça, sessizce. Ama kararlı bir şekilde.
Peki Yaşadığım Zor Süreçle Nasıl Başa Çıkabildim ?
Benim hikayem, kaybın ardından başladı, ama belki de en büyük kaybım sadece bir insan değildi…
Belki de kaybettiğim şey, kendimi bulmaya olan inancımdı.
Zorluklarla başa çıkabilmek için bazen tek ihtiyaç duyduğumuz şey bir çıkış yoludur.
Benim çıkış yolum ise sanattı. Bir insanı en iyi kendisi anlar, derler.
Ve ben, en çok kendimi sanatta buldum.
Sanatla geçirdiğim her an, kalbimdeki kırıklıkları yavaşça iyileştirdi.
Ne zaman kendimi kaybolmuş hissedip dünya bana ağır gelmeye başlasa;
Tuvali, fırçayı, kalemi, bir kitabı elime alıp içsel bir yolculuğa çıktım.
O küçük dünyama sığındım. Bir dünyam var, evet, belki küçük ama öz.
Bir “Küçük Prensin dünyası” gibi. Kendimi küçücük bir gezegende bulup, orada yalnızca bana ait bir evren kurdum.
Bu evrende ben, ben olabiliyordum.
Duygularım dış dünyadan bağımsız bir şekilde ifade buluyordu.
O anlarda, dış dünyada olup biten her şeyin bir önemi yoktu.
Benim için önemli olan, içimdeki dünyada huzuru bulmaktı.
Her fırça darbesi, her satır, her çizim, her bir kitap bana yeniden nefes aldırıyordu.
Her biri, acılarımı dönüştüren birer adım oldu.
İçimdeki karanlıkları aydınlatan küçük yıldızlar gibi, her yaratım beni biraz daha güçlendiriyordu.
Sanat, sadece bir kaçış değil, aynı zamanda bir şifa süreciydi.
Her bir çizim ve yazı, bana kendimi yeniden keşfetme şansı verdi.
İçimdeki acıları kağıda dökerken, aslında onları dışarıya atıyor, kendimle barışıyordum.
Tıpkı Küçük Prens’in her bir gezegeninde karşılaştığı figürlerde olduğu gibi,
Ben de her sanat eserinde yeni bir tarafımı keşfettim.
Evet, acıyı bir müddet içimde taşıdım ama onu sanatla dönüştürdüm.
Artık kalbim, parçalanmış bir halde değil.
O kırık yerlerden sanatsal bir anlam çıkardım ve bu, bana büyük bir gücün kapılarını açtı.
İçimdeki acıyı bir şarkı gibi, bir renk gibi, bir hikaye gibi ifade ettim.
Her bir sanat eseriyle, yeni bir başlangıç yarattım.
Bir insan, bir kalp ve bir hikaye…
Bir zamanlar yalnızca kayıp ve hüsranla doluyken,
Şimdi içinde umudu, gücü ve kendini bulduğum bir yolculuğa dönüştü.
Sanatla kurduğum küçük dünyamda, her şey bir anlam kazandı.
Burada, her şey gerçekti ama aynı zamanda hayalimdi. Küçük Prens’in dediği gibi:
“Görmek, gözle görmekle bitmez; görmek, kalbinle görmek gerekir.”
Ben de sanatta kalbimle gördüm.
İçimdeki kırık parçalarla büyüdüm.
Onları kabul ederek, sanatla birleştirdim.
Ve böylece, sanatsal yolculuğum beni daha güçlü, daha bilinçli ve daha özgür bir insan yaptı.
…
Bir kaybı yaşadığımızda, ilk olarak hangi duyguyu hissederiz ?
- Bir kayıp hissettiğimizde, genellikle bir boşluk ve güvensizlik duygusu yaşarız. Kendimize ve çevremize olan inancımız sarsılabilir. Bu süreçte önemli olan, kaybı kabul etmek ve onu bir başlangıç noktası olarak görmek.
Sanat veya herhangi bir yaratıcı süreç, bize nasıl bir rahatlama hissi veriyor? Hayatımızdaki zorluklarla nasıl başa çıkıyoruz ?
- Sanat, insanın kendini dışa vurması için bir araçtır. Acıyı dışa vurmak, onu bir anlamda dönüştürmek, ona dair hislerinizi başka bir boyutta yaşamak rahatlatıcı olabilir. Yaratıcılık, duygusal iyileşme sürecinin bir parçası olabilir, çünkü onunla dışarıya çıkan her şey, içsel bir şifanın parçasıdır.
Kendimize dair kırılma noktalarımız olabilir mi? Bu kırılmalar bize ne öğrettir?
- Kırılma noktaları, bazen acı verir, ama genellikle en güçlü dönüşüm noktalarımızdır. O kırılmalar, bizim kendimizi yeniden keşfetmemize ve daha derin bir bilinçle hayatı anlamamıza yardımcı olabilir. Bazen bir şeylerin parçalanması, yeni bir şeyin doğması için gereklidir.
Sanat, bizim için bir kaçış mı, yoksa bir iyileşme süreci mi?
- Sanat bazen bir kaçış olabilir, ama çoğu zaman gerçek bir iyileşme sürecinin aracıdır. İyileşme, acıyı dönüştürme, anlamlandırma ve sonrasında daha güçlü bir şekilde devam etme sürecidir. Sanat, içsel dünyamızla yüzleşmek ve bu yüzleşmeden güç almak için bir araç olabilir.
Bir kayıp, kişisel gelişimimiz için nasıl bir fırsat olabilir?
- Bir kayıp, aslında kendimize dair birçok şeyi sorgulamamız için bir fırsat olabilir. Kayıplar, bizi daha derin düşünmeye ve yenilenmeye zorlar. Bir kayıp, bazen en büyük kazanıma dönüştürülebilecek bir geçiş noktasıdır. Kendimizi ve hayatı yeniden keşfetmek için bir fırsattır.
- “Sanat, acının şekil aldığı, ruhun yeniden doğduğu bir alandır.”
- “Bir kayıp, seni kendini yeniden keşfetmeye davet eder.”
- “Sanat, acıyı dönüştürme, şifalandırma ve kendi gücünü keşfetme sürecidir.”
- “Kendini affetmek, en büyük şefkattir.”

