• Bir İnsan, Bir Kalp Ve Bir Hikaye

    Her şeyde biraz birilerini buluruz. Zamanında bizim için değerli olan birini her güzel şeye benzetir, Ve o güzel şeylerin içerisine hapsetmek, tutmak isteriz. Kişi kendinden bilir işi derler. Aslında Sertab Erener çok güzel özetlemiş bu durumu. ‘Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi’ diyor şarkısında. Siz güzel sevince karşınızdaki de direk güzel oluyor, bu kadar güzel sevilmeyi hak etmesede. Güzel bakan gözler güzel görür. Biz güzel bakan insanlar, kurbağayı bile prense dönüştürebiliyoruz. Güzel bir bakışa sahipken, kötü görmek ve düşünmek ne mümkün ? … Bazen hayat, bir insanın kalbinde kopan fırtınalarla şekillenir. İnsanlar, sevdikleriyle inşa ettikleri hayallerin içinde bir süre kaybolurlar; bir ev, bir yaşam, bir gelecek… Bütün bunlar, sadece birlikte…

  • Kurtarıcı Olmanın Bedeli

    Hayatının büyük bir kısmını “iyi” olmaya, “güçlü” durmaya ve herkesi idare etmeye mi adadın ? Belki kimse fark etmedi ama sen yıllardır görünmeyen bir yükü taşıyorsun… Bu yazı, sessizce yorulan, hep gülümseyen ama içten içe kendini unutanlara gelsin. Kendini tanımaya, şefkatle hatırlamaya bir adım atmak istersen, okumaya devam et… Hiç düşündün mü, herkesi idare eden, her şeyi toparlamaya çalışan kişi olmayı ne zaman öğrendin ? Belki de çok küçükken… Annenin yüzü asılmasın, üzülmesin diye sessiz kaldığında… Baban kızmasın diye hatanı gizlemeyi seçtiğinde… Evde huzur bozulmasın diye içinden geçenleri bastırıp fazla gülümsediğinde… Uslu, akıllı bir çocuk rolü oynarken kendini unuttuğunda… İşte o anlarda farkında olmadan bir inanç yerleşti içine: “Ben iyi…

  • Kırılmak Neden Kötü Olsun ? Kintsugi Felsefesiyle Yaralara Başka Bir Bakış

    “İnsan hata yaptığı kadar olgun, kırıldığı kadar güçlüdür.” Zaman zaman hayattan payımıza düşen acılarla sarsılır, nefessiz kalırız. Koca bir okyanusta değil, yumruğumuz kadar bir kalbin içinde boğuluruz. Hayallerimiz, heveslerimiz kursağımızda kalır; aldığımız nefes bile ciğerlerimize ulaşamadan içimizde düğümlenir. O an geldiğinde, sessizce fısıldarız: “Tükendim.” Ama zaman, sabır ve kabul ile anlarız ki yanılmışız. Çünkü kırılmak, bir son değil; yeni bir başlangıcın eşiğidir. Kırılmak, Yeniden Doğmanın Başlangıcı Olabilir Mi ? Hiç kendini tam anlamıyla kırılmış hissettin mi ? Hayatın bir yerinde “Artık devam edemem,” dediğin oldu mu ? Peki, o anın ardından yeniden ayağa kalktığında, gerçekten aynı kişi miydin ? “Bazen en çok kırıldığımız yerde başlarız gerçekten var olmaya.” Hayat bazen…

  • Dört Anlaşma

    “Toltek Bilgeliği ile Hayatı Sadeleştir: 4 Anlaşmayla İç Huzura Yolculuk” Hayat bazen üstümüze üstümüze gelir. Bir bakmışız, kelimelerimize, hislerimize, ilişkilerimize hakim olamaz hale gelmişiz. Peki ya hayatı sadeleştirmenin ve daha huzurlu yaşamanın bir yolu olsaydı? Toltek bilgeliğinin ışığında, Don Miguel Ruiz bize sadece dört temel anlaşmayla hayatımızı nasıl kolaylaştırabileceğimizi gösteriyor. Belki de aradığımız cevaplar, düşündüğümüzden çok daha basit. İşte o dört anlaşma: 1. Kullandığın Sözcükleri Özenle Seç. Sözcükler sadece iletişim araçları değildir; onlar aynı zamanda yarattığımız büyüdür. Yazar, en tehlikeli kara büyünün “dedikodu” olduğunu söylüyor. Dedikodu yaptığımızda hem başkalarını hem kendimizi zehirliyoruz. Sözlerimizi dikkatle seçmeye başladığımızda hayatımızda gerçek bir dönüşüm başlar. Çünkü kullandığımız her kelime, hem bizim hem de karşımızdakinin…

  • Doğal Afet Ve İnsan

    Siz hiç birinin bahçesine eşsiz bir çiçek ekebildiniz mi ? … Bu cümleyi yazdıktan hemen sonra İstanbulda 6.2 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Sarsıntı başladığında hayat birkaç saniyeliğine durdu. Yaşanılan gerçek sarsıntıyken, hissedilenlenler şok ve korku oldu. Korku, panik ve dua aynı anda yaşandı. Yerin altından yükselen uğultu, göğsümüzde yankılanan dualara karıştı. O an anladık ki doğa bizden çok daha güçlü ve bizler onun karşısında yalnızca birer misafiriz. Depremin ardından ilk hissedilen duygu şoktu, hemen arkasından ise korku geldi. Telefonlarımıza sarıldık. Kalbimizin yankı bulduğu o birkaç kişiye ulaşmaya çalıştık. Herkes, “İyi misin?” demek, sevdiklerinden “iyiyim” yanıtını duymak istedi. Ne büyük bir teselli, ne kıymetli bir cümle… Doğal afetler ürkütücü, korkutucu ve…

  • Alışmak ve İçsel Gücümüz: Dağlardan Bile Güçlüyüz

    Yaratıcı, ölüm acısını önce dağlara vermiş. O heybetli koca dağlar bu acıyı kaldıramamış; sarsılmışlar, uğuldamışlar, parçalanmışlar. Sonrasında Yaratıcı, bu acıyı dağlardan alıp insanlara vermiş. İnsanlar bir gün ağlamış, iki gün ağlamış… Her geçen gün bu acıya alışmışlar. Sanırım biz insanların en büyük özelliği “alışmak.” Heybetli dağların bile kaldıramadığı bu acıyı, küçük insan bedenleri fiziksel olarak taşıyabilmiş. İnsanoğlu her şeye alışıyor. Ne kadar geçmeyecek, alışamayacağımız gibi gelse de, geçen her zaman bir bakıyoruz ki alışmışız… Unutmuyoruz ama alışıyoruz. Yaralarımız kabuk bağlıyor, acısı geçiyor mu, buna net cevap vermek zor. Ama hayat devam ediyor, biz yaşamaya, nefes almaya devam ediyoruz. Yediğimiz lokma kursağımızdan zor geçse de bir şekilde besleniyoruz. Uykularımız bölük pörçük…

  • Düşlere Ulaşmanın Sessiz Hikâyesi

    Hayat, bir yolculuk…✨ Kimi zaman ayaklarımızın altında taşlar, kimi zaman gökyüzümüzde parlayan yıldızlar olur. Hepimiz bir yerlerden başlıyoruz, kimi zaman ne için yürüdüğümüzü bilmeden… Ama içimizde hep bir his var: Daha fazlası mümkün. Ve belki de o “fazla” dediğimiz şey, sadece bir düş kadar uzaklıkta. Diğerleri nasıl ulaşır düşlerine? Bu soruyu kendime defalarca sordum. Cevabını aradım, ama bir türlü bulamadım. Belki de yanıt, sorunun içinde gizliydi: Nasıl? Nasıl ulaşılır düşlere? Nasıl olduğunu bilmiyordum, ama bir şeyden emindim: Bir şekilde ulaşmalıydım. İlerlemeliydim. Emekleyerek, yürüyerek ya da koşarak… hiç fark etmezdi. Yeter ki ilerleyeyim. Çünkü elimizde olan, çoğu zaman farkında bile olmadığımız bir şey, başkasının düşü olabiliyor. Aynı şekilde, başkasının sahip olduğu…

  • Gece Yarısı Kütüphanesi

    Gece Yarısı Kütüphanesi

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Bir “Acaba”nın İçinde Kaybolmak Bazı kitaplar vardır; sadece okunmak için değil, hissedilmek, yaşanmak ve hatta iyileşmek için yazılmıştır. Matt Haig’in Gece Yarısı Kütüphanesi de tam olarak böyle bir kitap. Belki de bu yüzden üç yıl boyunca kitaplığımda sessizce bekledi. Sırasını değil, vaktini beklemiş meğer. Çünkü her şey gibi bazı kitaplar da hayatımıza tam da ihtiyaç duyduğumuz anda girer. Kitabın başkahramanı Nora Seed’in hikayesi, karanlık bir gecede başlıyor. Yaşamak için hiçbir sebep bulamayan, geçmişin yüküyle ezilmiş bir kadının, hayatına son verme kararıyla. Sevdiği kedisinin ölümünü bile kendine yükleyecek kadar derin bir öz şefkat eksikliğiyle boğuşan Nora, aldığı ilaçlardan sonra kendini bambaşka bir yerde buluyor: bir kütüphanede. Ama…

  • Doğayı Dinle

    Doğayı Dinle Anlatacak Çok Şeyi Var Sana Bazen hayat öyle bir noktaya gelir ki, ne yaparsan yap bir çıkış yolu bulamazsın. Düşünceler ağırlaşır, kalp daralır, omuzlar çöker… İşte böyle zamanlarda yönünü doğaya çevirmek gerekir. Çünkü doğa, insanın en kadim dostudur. Sessiz gibi görünse de anlatacak çok şeyi vardır. Gözlerini kapatıp kulaklarını açarsan, sana bir ömür boyu yetecek kadar öğüt fısıldar. Gökyüzüne bak. Bulutlar kararsa da, unutma ki arkasında hâlâ bir güneş parlıyor. Görmesen de orada olduğunu bilmek bile yetmez mi umut etmek için? Toprak, her zaman hazır seni kucaklamaya. Negatif düşüncelerini ona ver, yükünü hafiflet. Toprak alır onları, saklar en derinlerinde, bir gün besin olur, yeni yaşamlar filizlenir içinden. İşte…

  • Küçük Prens Felsefesi

    Küçük Prens kitabı nazik yürünen bir yoldur. Tıpkı etrafla bütünleşen cennet gibi. Küçük Prensin kırılganlığı ise, onun zayıflığı değil saflık derecesidir. Küçük Prens felsefesi bize öğretmiştir ki; ‘Saf bir kalp, saf bir bardak gibi özen ister.’  🌟                                                                                                                                                  …